Alevlerin ortasında kalmak, birçok insanın rüyasında bile göremeyeceği korkunç bir durumdur. Ancak, bu trajik deneyimi yaşayan bir adamın hikayesi, sadece bir kabusun ötesine geçiyor. Türkiye'de yaşanan bu olay, alevlerin arasında geçirdiği süre boyunca yaşadığı dehşet dolu anları ve mucizevi biçimde hayatta kalma mücadelesini gözler önüne seriyor. "Etim eriyormuş gibi yandığımı hissettim," diyen bu adam, ateşin içerisinde nasıl bir psikolojik ve fiziksel zorlukla karşılaştığını, kurtuluşunun detaylarını ve yeniden hayata nasıl tutunduğuna dair çok çarpıcı bir hikaye sunuyor.
Olay, Eylül ayının başlarında Türkiye'nin bir bölgesinde meydana geldi. 30 yaşındaki Mert Yılmaz, arkadaşlarıyla birlikte doğa yürüyüşü yaparken bir anda aniden gelişen bir yangınla karşılaştı. İlk başta durumun korkunçluğunu kavrayamayan Yılmaz, alevlerin hızla kendisine doğru yaklaştığını fark ettiğinde panik içinde kaçmaya çalıştı. O sırada alevlerin yanındaki odun ve yaprakların sesleri, kulaklarını tırmalıyordu. Alevlerin sarıldığı her şeyin, yanış sesi çok korkutucu bir melodiydi. "O an kendimi bir film sahnesindeymişim gibi hissetmiştim, ama bu gerçekti," dedi Yılmaz.
Yılmaz, yangının çıkış sebebini bilmediğini, ama aniden çevresinin tamamen alevler içinde kaldığını, kaçış rotalarının kısıtlılaştığını aktardı. "Alevler beni sardığında, etim eriyormuş gibi yandığımı hissettim. O an her şey bitti diye düşündüm," dedi. Yangın bir anda büyüyerek çevresindeki her şeyi yakmaya başladı ve Yılmaz'ın vücudu, alevler arasında kalmıştı. Yangın anında aldığı 3. derece yanıklar, hayatta kalmak için büyük bir mücadele vermesine neden oldu.
Alevlerin ortasında kalmanın yanı sıra, yanan bölgelerden bir şekilde uzaklaşmayı başaran Yılmaz, sonrasında hastaneye kaldırıldı. Hastanede geçirdiği süre boyunca sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal olarak da büyük bir travma yaşadı. "Zihnimde alevlerin sesi, alevlerin kokusu hiç silinmeyecek. Her an anımsayacağım." diyor Yılmaz. Hastane süreci, onun için sadece iyileşmek değil, aynı zamanda yeniden hayata tutunmak anlamına geliyordu. Yangının çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığını belirten Yılmaz, hatta hayatının bazı alanlarının değiştiğini, farklı bir bakış açısı edindiğini dile getirdi.
Mert Yılmaz'ın yaşadığı yangın tanıklarının da ifade ettiği gibi, olay halk arasında büyük yankı uyandırdı. Yangın sonrası, Mert’in yaşadığı tecrübeleri ve hayatta kalma mücadelesini paylaşmak üzere yaptığı sosyal medya paylaşımları, geniş bir kitleye ulaştı. İnsanların bu deneyimden ilham alması, yangın güvenliği konusunda farkındalık oluşturması amacıyla birçok konuşma ve seminer vermeye başladı. "Amacım, bu tür olayların bir daha yaşanmaması ve insanlara yangın güvenliğini öğretmek," diyor Yılmaz.
Hastanede geçirdiği süre boyunca, diğer hastalarla da iletişim kurarak onların hikayelerini dinledi ve anladıklarına göre pek çoğu onun cesaretiyle kendilerini yeniden inşa ettiler. Yılmaz, yaşadığı bu travmanın kendisine birçok şey öğrettiğini, özellikle de hayatta kalma gücüne inanmaktan vazgeçmemek gerektiğini belirtiyor. Yılmaz, attığı bu adımlarla insanlara yalnızca kendi hikayesini değil, aynı zamanda umut ve cesaret de aşılıyor.
Türkiye’de ve dünya genelinde sıkça görülmeye başlayan orman yangınlarının, doğanın dengesini bozduğuna, dolayısıyla çevresel sorunların daha da derinleştiğine dikkat çeken Yılmaz, her bireyin doğaya karşı daha duyarlı olması gerektiğinin altını çiziyor. Yangınların sıklığı, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak kabul ediliyor ve bu durum acil önlemler alınmazsa çok büyük sıkıntılar yaratabilir; bu yüzden, insanların yangın güvenliği konusunda daha bilinçli hale gelmesi gerektiğine vurgu yapıyor.
Hayatta kalmış olmanın getirdiği duygu karmaşasından bahseden Yılmaz, "Alevlerin içinden geçip, yeniden doğmuş gibi hissediyorum," diyerek yaşadığı duygusal dönüşümü ifade ediyor. Mert Yılmaz'ın hikayesi, korkunun yanı sıra umut ve dayanıklılığın bir simgesi haline geldi. Alevlerin içinden geçmenin ne demek olduğunu en iyi bilenlerden biri olarak, topluma ilham vermeye devam ediyor. Bu tür olayların sadece felaket değil, aynı zamanda dayanıklılık ve yeniden doğuş hikayeleri olduğunu unutamamalıyız.