Avrupa'da son dönemde, Filistin yanlısı protestolara yönelik sert müdahaleler dikkat çekerken, İsrail'e destek veren gösterilere ise izin verildiği gözlemleniyor. Bu tutum, birçok çevre tarafından çifte standart olarak eleştiriliyor.
Avrupa’da Filistin-İsrail çatışması üzerine düzenlenen gösterilerde yaşanan müdahaleler, tartışmalara neden oluyor. Birçok Avrupa ülkesi, Filistin yanlısı gösterilere kısıtlamalar getirirken, İsrail’e destek veren protestolara geniş izinler verilmesi, kamuoyunda tepkilere yol açtı. Özellikle Almanya, Fransa ve Belçika gibi ülkelerde Filistin’e destek veren gösterilerin yasaklanması veya dağıtılması, insan hakları savunucuları tarafından eleştirilirken, İsrail yanlısı protestolara izin verilmesi çifte standart olarak değerlendiriliyor.
Almanya'da Berlin gibi büyük şehirlerde düzenlenmek istenen Filistin yanlısı gösterilere güvenlik gerekçesiyle izin verilmezken, İsrail yanlısı etkinliklerin herhangi bir engelle karşılaşmaması bu konudaki ikili tutumu gözler önüne serdi. Fransa'da da benzer bir durum yaşandı. Filistin'i destekleyen grupların organize ettiği mitingler, "kamu güvenliği" gerekçesiyle yasaklanırken, İsrail'e destek veren gösterilerde herhangi bir yasaklama ya da müdahale görülmedi. Bu durum, Avrupa'nın insan hakları ve ifade özgürlüğü konularındaki ilkelerini sorgulayanların tepkisini çekti.
İnsan hakları örgütleri, Avrupa ülkelerinin bu çifte standardının, barışçıl gösteri hakkının ihlali anlamına geldiğini ve halkın tarafsız bilgilendirme hakkının elinden alındığını savunuyor. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ise, tarafların ifade özgürlüğüne ve barışçıl protesto hakkına saygı göstermesi gerektiğini vurguladı. Avrupa'da Filistin yanlısı göstericiler, sosyal medya üzerinden düzenledikleri kampanyalarla, Avrupa hükümetlerinin bu tutumuna karşı seslerini yükseltmeye devam ediyor.
Avrupa'nın bu tutumu, bölgedeki politikalarının da sorgulanmasına yol açıyor. Avrupa Birliği'nin Filistin meselesinde barışçıl bir çözüm arayışında olduğu sıkça dile getirilse de, sahadaki uygulamalar bu durumu gölgede bırakıyor. Avrupa’daki bu ikili standart, sadece bölge politikalarını değil, uluslararası arenadaki insan hakları söylemlerini de ciddi bir şekilde zorluyor.